O Gün Bu Gündür

Arkadaşımın gazı ile blogger oldum. Halimden memnunum gerçi. Bir sıkıntım yok çok şükür. Ama ben bir vlogger olmak istemişimdir hep. Çünkü ben YouTube'da vlog çekenleri severek istiyorum. Ne yaptıkları, ne yapacakları, hayatlarını nasıl geçirdiklerini görmek hoşuma gidiyor.


İşte o gün bugündür diyorum. (Aslında dün)

YouTube'a bir vlog koydum. Amacım çevremi göstermek aslında. Yavaş yavaş alışacağım bu duruma. Belki New York/New Jersey bölgesinde görmek istediğiniz yerleri, restaurantları ya da müzeleri bana söylerseniz, ben oraları ziyaret edip vloglayabilirim. Bence güzel fikir. Sizce?

Mail adresim sürekli yanı başımda. Ve "bir mail gelse de, gelen kutumda dursa." diye bekliyor.

Bana vereceğiniz her türlü yoruma açığım. Dediğim gibi ben bir çırak. Ustam ise sizler. 


Video'ya gelirsek bir kaç anlatmak istediğim konu var. Birinci olarak "empanada" kelimesi geçiyor. İspanyol mutfağından içinde kıyma ya da patates olan poğaça türü atıştırmalığa empanada deniliyor. Ikinci olarak da Amerika'da doğum günleri olduğunda doğum günü kişisine yaşı kadar omzuna yumruk atılıyor. Bu adeti ne siz sorun ne de ben tarif edeyim. 

Sanırım şimdilik bu kadar.

Video'yu izlemek icin:
Vlog - Amerika'da Bir Gun

Sağlıkla Kalın.

Güzellikleri Görememek

Dilim de tüy bitti. Gerçekten. Cidden. Hep diyorum ama dinleyen yok. Dinliyormuş gibi yapan çok ama.
Arkadaşım, mutlu olmak için mutlu düşünmek gerek. Nasıl bu hayatta kalabilmek için su içip yemek yememiz gerekiyor ise, mutlu olabilmek için de mutlulukları görmemiz gerekiyor. Dünya'nın kanunu bu. İster inan ister inanma. 

Bulutlardan inip güzelliklere gözlerini açmak gerek. Biliyorum, herkesten duyduğun bu. Ama bir kere denedin mi? Şans verdin mi bu olasılığa? 

Karga b***** yemeden uyandın mı hiç? Dinledin mi kuşların birbirleri ile muhabbetlerini?

Tek başına bir yolculuğa çıkıp kafanı dinledin mi hiç? Düşündün mü neden olaylar bu şekilde gelişmiş? Nerede yanlış yapmışsın? Emin ol, her zaman iki taraf suçludur.
Deniz kenarına inip, o masum sesi dinleyip huzur buldun mu hiç? Spotify'da boşuna binbir tane su sesli albüm yok. Adamlar işi biliyor. Onlara güven.

Etrafındakilere onları ne kadar çok sevdiğini söyledin mi hiç? Birazcık da o yanını göster. Birşeycık olmaz. Bana da güvenebilirsin. Gerçi bu madde de ben de zorlanıyorum ama, neyse. Konumuz bu değil. Hocanın söylediğini yap, yaptığını değil demişler. 

Eğer hepsini yaptım ve gene de mutsuzum diyorsan. Bir yerler de bir yanlıştık yapıyorsun. Saydığım maddeleri tane tane oku ve yenilerini ekle.

Bazen kendimi Güzin abla gibi hissediyorum. 

Sağlıkla Kalın.

Okumak istersen;
Bebek Konusmalari

Çilekli Dondurma


Uzun bir aradan sonra ilk defa otobüse bindim bugün. Her zaman olduğu gibi bugün de kulaklığımı takıp müzik dinliyormuş edası verdim kendime. Şoförün arkasındaki yan oturulan koltuklara oturmuştum. Hayal dünyam ile bütünleştiğim tam o sırada karşıma oturdu.

30'lu yaşlara yavaş yavaş merdiven dayamış zenci bir erkekti ve bir bina da işçi olarak çalıştığı giydiği kıyafet ve yaz sıcağında ayağında olan Timberland Cat botlarından belliydi. Ama bunlar bu yazının sebebi değil. Bu yazının sebebi elinde bir külah dondurma ile otobüse binmesi. Değiştiriyorum. Elin de, çilekli bir külah dondurma ile binmesiydi.

Kafamın üstünde bir bulut belirdi ve "Erkekler genellikle çikolatalı ya da vanilyalı tadlardan hoşlanmaz mı?" diye düşündüm. Babam çikolatalı sever, abim ne bulursa onu yer mesela. Yadırgadım. Ben daha önce hiç bir erkeğin "Çilekli olsun." dediğini duymadım. 

Sonra daha çok düşündüm. Neden sevmesin ki? 
Doğduğumuz günden itibaren halk tarafından bazı köşelere itiliyoruz. Halk pembe rengini kız için, maviyi de erkek için seçmiş. Yeni doğacak kız evladına pembe hırkalar örülür, pembe ayakkabılar alınır, odası pembeye boyanır. Konuşmaya başlayıp renkleri öğrenene kadar da bu böyle gider. 

Sorun da tam burada işte. Dünya'nın öyle bir döngüsü var ki, herkes birbirine uyum sağlamaya çalışıyor. Yalnızlıktan korkuyorlar. Tutabildikleri taşlara sımsıkı sarılıyorlar. 

Hayat bu şekilde devam ederken, herkesin ağzından çıkan kelime aynı. "Herkesleşme"
Kızların ve erkeklerin yapabilecekleri işler bu kadar sınırlanmış iken ne demek herkesleşme? Uçabilme kabiliyetini (en azından şimdilik) edinemeyeceğimizi sende bende gayet iyi biliyoruz. 

Beni düşündüren kişileri seviyorum. 

Sağlıkla Kalın.

Okumak istersen;
Uzaklardayim

Ben Küçükken


Ben küçükken adrenalin seven bir çoçuktum. Etrafımdakilerin bana "erkek Fatma" diye hitap edişi hala kulaklarımda. Ağaca tırmanmasını çok severdim mesela. Çardağın tepesine çıkıp kiremitlerin de oturmaya bayılırdım. Sokaklar da yürümesini çok severdim. Şapkayı kafamdan çıkartmak çok zor olurdu. Pantolonumdan da zincir eksik olmazdı. 

O zamanlar "Blue" grubunu çok severdim. Duvarlarım da posterleri vardı. En çok da Duncan'a bayılırdım. Ne de yakışıklı gelirdi gözüme. İtiraf etmeliyim ki benim ilk MSN adresim duncan-busra idi. 

Bizim ev de bir bavul her cuma günü kapı da olurdu. Her cuma akşamı Sapancaya gidilir, pazar akşamı da dönüş yolu başlardı. Eğer cuma günü geç gidilirse, babanem "neden geç kaldınız?" diye kızardı bize. Ben Sapanca'yı köy olarak bildim. O zamanlar herkes birbirini tanırdı. Topumu aldığım gibi basketbol oynamaya giderdim. Hala kısa boylu oluşumu ne siz sorun ne ben söyleyeyim. 


Yolda "Şinasi'nin kızı gelmiş." diyen herkes ile konuşurdum. Başımı okşarlardı. Babana selam söyle deyip de gönderirlerdi beni. Kırkpınar'dan Soğuksuya oradan da Tepebaşına yürürdüm. İlk defa ben Sapanca da gecelere kadar dışarı da kaldım. O zaman oralar çok masumdu. Şimdi İstanbulluların mekanı olup, yazlık evleri ile doldu. Büyük dede evinden ağaç, taş ve toprak görmek yerine havuz su sesleri duyuyoruz artık...